Nasrettin Hoca’nın Göle maya çalma fıkrasını bilmeyeniniz yoktur.

Nasrettin Hoca’nın “Ya tutarsa” diyerek göle maya çalması, Anadolu mizahının en bilinen hikâyelerinden biridir.

Bu hikâyede, Hoca’nın iyimserliği ve umut dolu yaklaşımı, nesiller boyunca halk arasında bir yaşam felsefesi hâline geldi.

Ancak ne acıdır ki günümüzde “ya tutarsa” anlayışı, mizahi bir umuttan çok, dedikodu ve iftira kültürüne döndü gitti.

Artık toplumun birçok kesiminde insanlar, bir söylentiyi yayarken “ya doğruysa” diyerek veballi bir sorumsuzluğu normalleştirdiler.

Toplumların en temel yapı taşlarından biri güvendir.

Peki Afyon’da güven ortamı var mı?

Bana kalırsa yok. İnsanlar artık birbirlerine hep şüpheyle bakıyorlar.

Bu da güven ortamını bozduğu gibi ticari, dostluk ve iş ilişkilerini de bozuyor

Ben buna sosyal hastalık diyorum, siz ne dersiniz bilmem ama sosyal hastalık hepimizi sarmış durumda.

 

Uzun yıllar gazetecilik mesleğinin içinde olmam münasebetiyle artık bu şehirde kimin ne kadar uzun, kimin ne kadar kısa düşünebildiğini de öğrenmiş bulunuyorum.

 

Maalesef ki bizim memleketimiz Afyon’da kardeş bile kardeşin ne onduğunu ister ne öldüğünü.

Komşu esnaf azıcık bi canlanıversin ekonomik olarak, hemen laflar çıkarılmaya başlar yakın çevrelerince.

Vay sattığı mal iyi değil, vay zaten buna para nereden geliyor belli değil, vay zaten bu zamanında fetöcülerle gezerdi, vay bunun kızını geçen gün hıdırlıkta gördüm gibi bir çok iftira.

Hani diğer esnaflara karşı bir üstünlüğü var ya satışlarında tamamen ekonomik olarak, iftiraların ardı arkası kesilmez.

Dahası, “duydum ama emin değilim” diyerek başlayan her söz, zincirleme bir iftira ağına dönüşür. İnsanlar çoğu zaman bunun bir vebal ve büyük günah olduğunun farkında bile değildirler.

 

Son günlerde adı yolsuzluklara karıştırılmaya çalışılan bir çok kişiyle sohbet ettim.

Var dır yok tur bilemem, o iş yargının işi…

Ancak, durduk yere laf uydurmalar yok mu, inanın insanın canını acıtan odur.

Yalandan bir kara çalınsın, bakın sizi kolunuzdan zorla dükkanına sokup çay ikram eden o arkadaşınız var ya, sizi görünce sırtını dönüverir.

Kuru iftiralar furyasına her gün yenileri ekleniyor.

Ama kimse ispat noktasında başarılı olamıyor.

Dün dükkanına girdiğim bir esnaf, ha bire sallıyor bol keseden.

Yok şu mütayittin şu para istenmiş, yok şu şirket şu kadar para vermiş, yok belediye parasız iş yapmıyormuş, yok efendim belediyede şu isim bu işleri yürütüyormuş amanda aman…

 

Şöyle bi eğildim, “Hacı abe gerçek mi yavvv.”

Demez mi ‘tabi yavvv’

 

Dedim, “Tamam aradığımız adamı bulduk. Hadi gidelim savcılığa suç duyurusunda bulunalım. Hani biliyorsun ya her şeye şahitsin ya.”

 

Birden ürktü.. “Bana ne yav. Ben duydum sadece’ dedi.

İşte en büyük vebal bu… Sadece duyduğun ama gerçek olduğunu bilmediğin iftiraları yaymak en büyük günah”

Alacağımı da bırakıp dükkanından çıktım.

Ben kimseyi savunacak değilim.

Eğer şu memlekette tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyen varsa, hem bu dünya da hem öteki dünyada çeksin isterim.

Ama etmeyin artık, kuru iftiralarla, kulaktan duyumlarla bi yere varamayız artık.

Varsa bir bildiğiniz, gördüğünüz şahit olduğunuz, gidip şikayet etmezseniz sizde o dilsiz şeytandan farkınız olmaz.